14 Ekim 2010 Perşembe

PATATES




Patatesin hikayesi...


Febvre, “patatesten söz açmayalım” dese de biz, Anadolu topraklarını seven ve sofralarımızdan eksik olmayan bu bitkinin peşine düşüp Güney Amerika’ya, And Dağları’na gidelim. O dağlarda çok eski bir aşk efsanesi anlatılır: “Derler ki, İnka Tapınağı’nın başrahibi, kutsal yasalara karşı gelen iki sevgiliyi birlikte diri diri gömülmeye mahkûm etmiş. Cezanın verilip sevgililerin üzeri toprakla örtüldüğü gece, yıldızlar gökte alışılmadık biçimde dönmeye başlamış, samanyolu çalkalanmış. Kısa bir süre içinde ülkenin tarlaları çoraklaşmış, yağmurlar kesilmiş, bereket yok olmaya başlamış. Yalnızca sevgilileri örten toprak bu kuraklıktan etkilenmemiş, yeşermeye devam etmiş. Bunun üzerine diğer rahipler İnka’ya, iki aşığın ölülerini topraktan çıkarıp yakarak küllerini rüzgâra savurmasını öğütlemişler. Toprak kazılmış ama sevgililer bulunamamış. Derin ve geniş çukurun içinden sadece bir kök çıkmış. Her yanı sarmış. İşte patates böyle doğmuş. Kök üreyip çoğalmış ve o günden sonra patates And Dağları’ndaki insanların ana yemeği olmuş.”


And Dağları’nda doğan patates, altın aramak ve zengin olmak için bu topraklara ayak basan İspanyol savaşçıların gemileriyle 1500’lü yılların ortalarına doğru Avrupa’ya getirilmiş, Avrupalı soylular uzun yıllar onu ‘yabanilerin yiyeceği’ diye hor görüp yememiş. Ama sonra tadına varılınca kabul görmüş, ardından Anadolu’ya geçmiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder